• 05325616156

Sürdürülebilirliğin Hikayesi

Sürdürülebilirliğin Hikayesi
Sürdürülebilirliğin Hikayesi;

Nelere maruz bırakıldık değil mi?
Kaliteyi aradığımız şu zamanlarda kendi bütçemize göre ürünleri tedarik etmekte zorlanmaya başladık. Kombin yapıp kendi tarzımızla/içtenliğimizle modaya ya da kendi benliğimizin dışa vurumuyla uyum sağlayıp, iletişim kurmanın bile kritiğini kıyafetlerimize indirgediğimiz şu zamanda, küreselleşmenin toplumsal olarak bize indirgediği rekabet unsuru yüzünden kaliteden uzaklaşarak seri üretim bandını ucuzlaştırmamız, maliyetten kaçmamız global sistemin bize bıraktığı bu sosyal tutuma/sorumluğa mecbur kaldık.

Birçoğunuz büyüklerinizin eskiden elde ettiği kıyafetlerin nasıl günümüze nazaran daha kaliteli olduğunu, üzerinden seneler geçse de ne renginde ne de kumaşın mukavemetinde bir değişiklik olmadığını, sağlamlığını duymuşsunuzdur. 

Günümüz markalarının rekabet etmek için kalite fiyat ve tasarım unsurlarını baz alarak tüketicinin gözünü boyamak için kimyasal kullanımı sağlayarak yine tüketiciyi kendinde tutmayı başarması gelecek nesillerin sosyal yaşamını riske attığı görülmektedir.

Artık insanların tüketim çılgınlığının önüne geçilmesi için recycle fabrics (geri dönüştürülmüş kumaşlar) üzerinde çalışmalar yapılıyor. Eco friendly algısıyla da karbon ayak izi ölçümü yapılarak ürünlerin üretim programında enerjinin kullanılmasında minimuma inerek sosyal uyumluluğun önemini arz etmeye ve toplumun bu konuda bilinçlenmesi için kendilerince çalışmalar, hazırlıklar yapılıyor ve bunun için önlemler alınıyor. 

İnsan sağlığının ve yaşamının önemini tabiri caizse bizleri enine boyuna sömürdükten sonra bunu yine bizim için yapılması gerektiğini yeni dünya düzeninde entegre etmeye bizi de buna alışmamız gerektiğinin algısı yapılmakta. Sadece bu bilincin daha maliyetli olması günümüzde tüketiciler açısından tedariğinin daha zor olması da ayrı bir ironi.

Maalesef bu altyapıyı yine biz insanların hırsı, açgözlülüğü ve nankörlüğü hazırladı. Bu bilincin bize zorla dayatılmasından ziyade rekabet unsurunun bizleri ne kadar kendi benliğimizden uzaklaştırdığını mı tartışalım, yoksa; tüketim çılgınlığıyla yaptığımız onca israfın üzerine bunca ihtiyaç sahibi insana el uzatmak yerine “bana mı kaldı?” diyerek yaşamımıza devam ettiğimiz için kendimizi mi suçlayalım? Benim gibi düşünün demiyorum tabii ki ama sadece bir düşünün